Narsizmin Sularında Yüzmek

Narsisizmin tarihsel kökenine baktığımızda karşımıza Ovidius tarafından anlatılan acıklı bir öykü çıkar:

Kendine âşık olanlara aldırmayıp, onları karşılıksız bırakan ve çok güzel bir peri kızı olan  Ekho, bir gün avlanan bir avcı görür. Narkissos adındaki bu avcı çok yakışıklıdır. Ekho bu genç avcıya ilk görüşte âşık olur. Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermeyerek, peri kızının yanından uzaklaşır. Ekho bu durum karşısında günden güne eriyerek, kara sevda ile içine kapanarak ölür. Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda ‘eko’ dediğimiz  yankılara dönüşür.

Olimpos dağında yaşayan tanrılar bu duruma çok kızar ve Narkissos’u cezalandırmaya karar verirler. Günlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür. O da daha önce fark edemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir. Yerinden kalkamaz, kendine âşık olmuştur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü. O şekilde orada ne su içebilir, ne de yemek yiyebilir, aynı Ekho gibi Narkissos da günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir.

Günümüze baktığımızda narsisizm toplumda, çok fazla bencil, sadece kendini düşünen insanlar için kullanılmakla beraber, aslında kişinin kendini beğenmesi, sevmesi, kendini değerli görmesi ile ilgili bir kavramdır. Bu minvalde narsisizm sağlıklı bir durumdur. Fakat bir adım ötesi kişilik bozukluğuna gider.

Ferit de bunlardan birisiydi sadece. Eşiyle çift danışmanlığı almaya geldiklerinde, dile getirdikleri konu birbirleriyle iletişim kurmakta zorlanıyor olmalarıydı. Eşi Seval avukattı. Ferit ise inşaat mühendisiydi. Kendine ait bir inşaat şirketi vardı. Dışarıdan bakıldığında oldukça kibar, konuşkan, centilmen, esprili ve eşine karşı oldukça ilgili bir adamdı. Ama tek tek seansa aldığımda duyduklarım beni gerçekten çok şaşırttı.

Seval: Ferit benim ilk aşkımdı. Kendisi Adana’lı. Ben İzmir’liyim. Benim en büyük sorunum beni sürekli aşağılaması. “Sen ne yapıyorsun ki, niye çalışıyorsun ki, ben zaten daha çok para kazanıyorum, senin çalışmana gerek yok ki” şeklinde sürekli bir değersizleştirme içerisinde. Kendini çok aşırı seviyor. Arkadaşlarımızın yanında en ufak bir fikir ayrılığımızda hemen beni tersliyor ve aşağılıyor. İnanın artık dayanamıyorum. Ayrılmayı düşünüyorum. Düzeleceğine de inanmıyorum doğrusu.

Danışman: Ne zamandır böyle peki?

Seval: İlk tanıştığımızda bu kadar değildi. Ama ben kendi avukatlık ofisimi açıp, iyi para kazanmaya başladığım zaman, ufak ufak tepkileri artmaya başladı…

Narsisistik kişilik bozukluklarında en çok karşılaşılan danışan tiplemelerinden biriydi Ferit. Bu kişileri, kendilerine en yakın olan insanlar da dahil başkalarının başarılarını kıskanır ve bunu yıkmaya, azaltmaya çalışırlar. Kibirli ve küstah olabilirler çoğu zaman. Kendilerinin özel ve eşsiz olduklarına inanırlar, aşırı beğeni isterler.

Çocukluk kökenlerine bakıldığında ise, ebeveynlerinden ilgi, övgü ve beğeni almış, şımartılmışlardır. Fakat temel ilgiden yoksundurlar. Dokunulmamış, öpülmemiş, kucaklanmamışlardır. Görülmemiş ve duyulmamışlardır. Gerçek sevgiyi deneyimlememişlerdir. Giderilmemiş duygusal ihtiyaçları vardır.

Bu kişiler genellikle çekici ve diğer insanların takdirini kazanmış partnerler seçerler. Önce partnerlerine taparlar, bir süre sonra ise küçük kusurlarını ve eksikliklerini görerek onları değersizleştirmeye çalışırlar. En büyük sebep ise kendilerindeki kusurları örtmeye çalışmalarıdır.

Yaşadıkları en büyük hezeyan ise içlerindeki boşluk duygusudur. Sık sık içsel anlam eksikliği yaşarlar. İçlerindeki çocuğun giderilmemiş duygusal ihtiyaçlarıdır bunlar.

Dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına geliyoruz yine. Aile.

Temellerin atıldığı, kişiliklerin oluştuğu, beyindeki nöral ağların örülmeye başlandığı, yaşamdaki ilk adımların öğrenildiği aile yapısı. Sevaller Feritler ve daha nice evlatlar bu dünyaya gözlerini açtıklarında, ne aşağılanmayı hak ediyorlar, ne de sevilmemeyi, ne terslenmeyi, ne de görülmemeyi…

Sevgiler